Din Psikolojisi
Çocuklara Oruç İbadetinin Öğretimi – Prof. Dr. Mehmet Emin AY
Prof. Dr. Mehmet Emin AY
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
İnsan karakterinin 2/3’ünün çocukluk yıllarında teşekkül ettiğini söyler uzmanlar… Bu nedenle, çocuk eğitimi üzerinde çalışanlar, çocukluk yıllarının planlı ve bilinçli bir şekilde çocuğa yönelik eğitim-öğretim faaliyetiyle geçirilmesi gerektiği kanaatindedirler. Genel eğitimin önemli bir bölümünü teşkil eden din eğitimi-öğretiminde de durum farklı değildir. Çocuklara verilecek din eğitimi ve öğretiminin de çocukluk yıllarında planlı ve bilinçli bir şekilde başlatılması ve devam ettirilmesi gerekmektedir. Din eğitimi ve öğretiminin önemli bir parçasını ibadetlerin öğretimi oluşturmaktadır. İbadetler, inancın insan ruhunda yerleşip pekişmesini sağlarlar. Çocuğun ruhsal yapısının, yetişkinlerden daha hassas olduğunu düşünecek olursak, onların, özellikle anne babalarının, ibadetleri yerine getirirken duydukları manevi hazzı, hassas bir şekilde hissettiklerini söyleyebiliriz. Secde ederken, namaz kılarken, Kur’ân okurken gördüğü anne-babasında hissettiği farklılık, çocuk için önemli birer dinî tecrübedir.
İşte Ramazan ayında ailede yaşananlar da böyledir. Bu mübarek ayda gecenin bir vaktinde kalkılan sahur vaktinin bereketi, günlük hayatta yapılan hayır-hasenat faaliyetleri, iftar zamanında duyulan heyecan… Ve nihayet aç-susuz geçirilen bir günün ardından tekrar kavuşulan nimetler… Bütün bunlar, çocuk için biz yetişkinlerden daha bir önem arz eder. Bu bakımdan anne babalar olarak vazifemiz, böylesine önemli bir görevi icra ederken çocuğa hem orucun önemini anlatarak onu buna hazırlamak, hem de oruçla birlikte diğer ibadetlerin de önemli olduğunu kavramasına yardımcı olmaktır. Çünkü toplumumuzda maalesef yanlış bir gelenek sürüp gitmektedir. Pek çok yetişkin Ramazan ayı geldiğinde orucunu tutmakta, fakat belki sıralamada ilk sırayı alan namaz ibadeti ile ilgisizliği ise devam edebilmektedir. Ramazan ayı boyunca oruç tuttuğu halde namaz kılmayan veya Ramazanda devam ettiği teravih namazlarını bir ay sonra bırakan kişilerin çocukluk yılları incelendiğinde ortaya çıkan gerçek şudur ki, bu insanlar oruç tutmaya geleneksel bir davranış biçimi olarak başlamışlar ve öyle de devam ede gelmişlerdir. Onlara, orucun yanında namazın, haccın ve zekâtın da birer farz olarak hayatında yer alması gerektiği anlatılmamıştır. Bu sebeple onlar, eskiden çocukluk yıllarının bir nostaljisi olarak Ramazana ilgi duymakta ve bu ibadeti yaşarken geçmişteki hatıralarını yâd etmektedirler bir anlamda… Oruç tutan herkes için böyle bir genelleme yapmamızın doğru olmadığını peşinen belirtmek isteriz. Ama çevremizde birçok örneğini gördüğümüz, böylesi bir geleneksel anlayışla oruç tutan insanların, çoğu kez sahura kalkmadan, gece yatarken bir şeyler yiyip-içerek oruca niyetlendiğini de görmek mümkündür. Hâlbuki Hz. Peygamber (sav) “Birkaç yudum su, birkaç lokma ekmek veya birkaç hurma” ile de olsa sahura kalkılmasını istemektedir. Manevi açıdan mutlaka bizim için pek çok faydaları bulunan sahura kalkmanın, sadece bir faydasını zikretmekle yetinelim isterseniz. Bir hadis-i kudsi’de “Bütün evrene rahmet nazarıyla bakarak, isteyene şifa, rızık ve affedilme imkânı bahşedeceğini vadeden” Allah Teala’nın bu çağrısının vaktidir sahur anları ve seher vakitleri… O halde mümin, uykusundan fedakârlık ederek sahura kalkmalı ve oruç için yiyip-içeceklerini sahur vaktinde yapmasının, Hz. Peygamber (sav)’in ifadesiyle kendisi için “bereket” olduğunu bilmelidir.
Çocuklarımıza Orucu Nasıl Anlatalım?
Her bir ibadetin, bir öğretim tarafı bir de tatbikat kısmı vardır. Çocuklar hem bilgiye hem de görgüye ihtiyaç duyarlar. Biz yetişkinler çoğu kez, işin öğretim kısmını ihmal ederiz. Çoğunlukla ibadetler, çocuklar tarafından görülerek icra edilir. Namaz da böyledir, oruç da… O halde yapmamız gereken, Ramazan ayı gelmeden önce henüz oruç tutmakla mükellef olmasa da çocuklarımızı oruç ibadeti konusunda bilgilendirmektir. Bu öğretim safhasında çocuğa, oruç ibadetinin geçmişte diğer peygamberlere de emredilen bir ibadet olduğu, orucun Allah Teala’nın çok sevdiği bir kulluk ifadesi olarak görüldüğü ve sevabının da Allah Teala tarafından verileceği, oruç tutmakla irademizin güçleneceği ve her türlü isteği bize dayatan benliğimizin disipline edileceği, aç ve susuz kalmakla, fakir ve yoksul insanların halini daha iyi anlayacağımızı, her yıl bakıma alınan fabrikalar gibi, vücudumuzun da yılda bir ay oruç tutmakla organlarımızın adeta bakıma alınıp rahatlatıldığı anlatılabilir. Yine çocuklara sahur, imsak, iftar, mahya, fitre, kefaret gibi kavramlar anlatılmalı, bu arada orucu bozan ve bozmayan şeylerden de söz edilmelidir. Ancak onları ilgilendirmeyen ve sadece yetişkinler için orucu bozan hususlardan bahsedilmemelidir.
Çocuklarımıza Orucu Nasıl Tutturalım?
Çocuklarımıza oruç ibadetiyle ilgili gerekli bilgileri verdikten sonra, çevrede yaşanan manevi havanın da etkisiyle çocuk oruç tutma isteği duyacaktır. Oruç tutmakla mükellef olan ve ergenlik çağına ulaşmış olan çocuklarımız için bu ibadetin ifasında söyleyebileceğimiz herhangi bir şey yok. Ancak henüz ergenlik çağına ulaşmamış fakat ailesindeki Ramazan havasından etkilenerek sahura kaldırılmasını isteyen ve oruç tutma arzusunda olan çocuklarımız için nasıl bir yol izleyeceğiz? Ayetler ve hadisler yetişkinleri hedef aldığına göre bu hususta söyleyeceklerimiz, bu ibadetin fıkhî yönünü değil, eğitim yönünü ele alacaktır. Dolayısıyla aşağıda ifade edeceğimiz görüşler tavsiye niteliğinde olacaktır.
Oruç tutmakla mükellef olmayan ve ergenlik çağına gelmemiş çocuklara oruç tutturma konusunda iki görüşten bahsedebiliriz. Bazı din eğitimcileri, oruç tutmakla mükellef olmayan çocukların oruç tutmayı istemeleri halinde sahura kaldırılarak karınlarının güzelce doyurulmasını sağlamamızı tavsiye ederler. Onlar, gün içinde çocukların sabırla oruçlarını devam ettirmelerini ve tamamlamaları gerektiğini düşünmektedirler. Açlığa tahammül ve sabır, çocuğun göstermesi gereken bir davranış olmalıdır. Bu görüşte olan din eğitimcileri, hanım sahabelerden biri olan Rübeyyi binti Muavviz’in aktardıklarını naklederler bizlere… Dilerseniz adı geçen sahabenin bize anlattıklarını dinleyelim.
“Bizler, Aşure günü oruç tutulması yönünde Peygamberimizden emir aldıktan sonra hemen oruç tutmaya başladık. Hatta o gün çocuklarımıza da oruç tuttururduk. Oruçlu olduğumuz o günde, çocuklardan herhangi birisi yemek isteyecek olsa hemen boyalı yünden yaptığımız oyuncaklardan eline vererek iftara kadar oyalanmasını sağlardık.” (Buharî, Savm 47; Müslim, Sıyâm 136)
Burada, Rübeyyi’ isimli hanım sahabenin, oruç ibadetine karşı kişisel hassasiyeti yanında, çocuklarının da bu ibadeti yerine getirmeleri hususundaki gayretine şahit olunmaktadır. O halde diyebiliriz ki, bir sabır sınavı olan oruç ibadetinde, açlığın kendisine verdiği zorluğa göğüs germesi gerektiğine çocuğu hem hazırlamalı, hem de bu konuda onu ilgisini çeken şeylerle meşgul ederek iftar saatine kadar orucunu devam ettirmeyi sağlamalıyız.
İkinci görüşe gelince… Toplumda geleneksel olarak var olan bir görüşe göre, oruç tutmakla mükellef olmayan çocuklar, oruç tutmak isterlerse şayet, oruç tutturulmalı ve tutabildiği saate kadar tutup sonra bozmalıdır. Şahsî kanaatimize göre, çocuğu oruç tutmaya alıştırmak için böyle bir yöntem de uygulanabilir. Burada oruç tutmaya alıştırmak esas olduğuna göre, bunun da bir alıştırma ameliyesi olduğunu söyleyebiliriz. Zaten çocukluk çağında yapılması gereken, ibadetlere çocukların “alıştırılması”dır. Bunu nasıl sağlayabiliyorsak onu uygulamakta herhangi bir mahzur olmasa gerek. Nitekim namaza alıştırmakla ilgili bir görüşünde ünlü sahabe Abdullah ibn-i Abbas, tek secdeyle de olsa çocukların namaz kılmaya alıştırılmaları kanaatindedir. İbn-i Abbas, bu arada kendisine yöneltilen, “Hiç, tek secdeyle namaz olur mu?” sorusuna ve itirazına şu cevabı vermiştir: “Namaza alışmaları için bu onlar için elbette daha iyidir.”
Eğitim-öğretimde tedricilik (azar azar, kolaydan zora doğru) önemli bir prensiptir. Bu prensibin oruç ibadetine alıştırmak için çocuklara da uygulanabileceğini düşünüyoruz. Yeter ki bazı yanlışlıklar yapılmasın. Nedir bu yanlışlıklar?… Sözgelimi, bir gün öğlene kadar oruç tutan çocuğa, ertesi günü öğlenden akşama kadar tutmasını ve böylece iki günde bir tam gün oruç tutmuş olacağını telkin etmek… Veya halk arasında “tabak orucu-tekne orucu” isimlerle anılarak yarım gün oruç tutulup, büyüklere bunu para karşılığında satmak… Bunlar çocuğu fırsatçılığa, menfaatçiliğe ve kolaycılığa yöneltebilecek yanlış telkinlerdir. O halde netice olarak şunları tavsiye edebiliriz. Oruç tutmaya alıştırmayı istediğimiz çocuklarımızı önce orucun fazileti konusunda bilgilendirmeli ve orucun sadece Allah için tutulan değerli bir ibadet olduğu konusunda bilinçlendirmeliyiz. Ardından, vaktinde uyutarak sevdiği yemeklerle hazırladığımız sahur sofrasına kaldırıp karnını iyice doyurmasını sağlamalıyız. Gün içinde kendisini yormasına, enerjisini fazladan harcamasına izin vermeden orucunu tamamlamasına yardımcı olmalıyız. Gerekirse psikolojik yardım ve telkinlerle bunu başarabileceğine inandırmalıyız. Devam edemeyecek duruma geldiğinde ise orucunu bozdurmalı ve ertesi günlerde daha uzun süre oruç tutabileceği imkânlar hazırlamalıyız. Unutmamamız gereken bir şey daha var ki, oruç kişiyi ahlaki güzelliklere yönelten bir ibadettir. Eline diline sahip olmaksızın tutulan bir orucun kişiye faydası olmadığı gibi çocuğa da olmaz… Bunu ona anlatmalı ve oruç tutuyor diye evde esip-gürleyen biri olmaya hakkının bulunmadığı da telkin edilmelidir.
Son olarak eklemek istediğimiz husus şudur: Çocuklar gönüllerine hitap eden şeylerden daha çok etkilenirler. O halde bu mübarek ayda, fakir ve yoksulları gözetirken, çocuklarınızı da bu faaliyetlere ortak edin. Çağırdığınız misafirlere ikram ve hizmet hususunda onları istihdam edin. İbadetlerin cemaatle yapılanlarına mutlaka onları da götürün. Göreceksiniz ki oruç onlar için arzu ile yerine getirmeyi istedikleri bir ibadet haline gelecektir.