Felsefe ve Din Bilimleri

Sosyal Hayatımızda Oruç – Prof. Dr. Salih KARACABEY

Prof. Dr. Salih KARACABEY

Bozok Üniversitesi Rektörü

Hz. Âdem’den itibaren bütün semavi dinlerin ve onu tebliğ etmekle görevlendirilen peygamberlerin üzerinde hassasiyetle durdukları konuları iki temel alan içerisinde incelemek mümkündür: Bunlardan birincisi Allah’a iman ve sadece O’na ibadet; diğeri ise, yeryüzünde hak ve adaleti gözeterek sosyal hayata olumlu katkı sağlamaktır. Bilhassa Kur’ân’da adı geçen ve gönderildikleri kavimlerle aralarındaki diyalogdan örnekler verilen peygamberler hakkındaki ayetler incelendiğinde buna şahit olmak mümkündür. “Âlemlere rahmet olarak gönderilen”(1) ve kendisiyle nübüvvet zincirinin halkaları tamamlanmış olan “Son Peygamber”(2) Hz. Muhammed’e (sav) indirdiği son ayette Allah, “Bugün, size dininizi ikmâl ettim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım.” (3) buyuruyor. Buna göre ne yeni bir din, ne de son din üzerine yeni bir ayet gelmesine ihtiyaç kalmadan bu din, insanlık için yol gösterici olarak kıyamete kadar yeterli olacaktır.

Görevi, Allah’ın vahyettiği emirleri tebliğ etmenin yanında; sözleri, fiilleri ve takrirleriyle onları insanlığa öğretmek olan Hz. Peygamber, bu konuda o kadar başarılıdır ki, Yüce Allah “Ey inananlar! And olsun ki, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok anan kimseler için Resulullah (Allah’ın Elçisi) en güzel örnektir”(4) buyuruyor. Hz. Muhammed’in (sav) nübüvvet öncesi dönemdeki tutum ve davranışlarıyla vermek istediği mesaj, Allah’ın kendisiyle göndereceği dinin temel ilkeleri hakkında ipuçları veriyor gibiydi. Nitekim nübüvvet öncesi hayatında da putlara hiç tapınmamıştı. Peygamber olarak görevlendirildikten sonra ise, Allah’a karşı samimi bir kul olmayı ve ibadetleri ihlâs ile yapmayı yaşayarak öğretiyordu. Sahabeye de üç kere “Şüphesiz din samimi olmaktır” buyuruyordu.(5) Samimiyetin sınırları sorulunca da Hz. Peygamber, önce Allah’a karşı samimiyeti zikretmişti. Bununla belki imanı şirkten, ameli riyadan korumayı kastetmiş olabilirdi.

İnsanın Allah’a karşı samimiyet sınavında en önemli ibadet belki de Ramazan orucudur. Çünkü oruç tutan insan, başkalarının farkında olamayacağı bir ibadeti Allah görüyor ve biliyor düşüncesiyle samimiyetle yerine getirmektedir. Hz. Peygamber’in tarif ettiği “Allah’ı görüyormuşçasına O’na kulluk etmenin” tadını oruçta yaşamaktadır. Dolayısıyla oruç kulun ihlâs ve samimiyetini ortaya koyan ibadetlerin başında gelir. Bu sebeple Hz. Peygamber hadis-i kudsîde; “Allah buyuruyor ki, ‘insanoğlunun bütün amelleri kendinedir. Oruç benim içindir. Onun mükâfatını ben takdir ederim’. Hâlbuki bunun dışında her iyi amel on katı ile değerlendirilir”(6) buyuruyor. Hz. Peygamber’in ifadesinde dinin istediği samimiyet, sadece Allah’a karşı samimi olmakla tamamlanmıyor. Rasûlullah (sav) sözünü, “Allah’ın kitabına, Allah’ın Rasûlüne, müslümanların önderlerine ve bütün müslümanlara karşı samimiyettir” diye tamamlıyor.(7)

Müslümanın görevlerinin sadece ibadetlerle sınırlı kalmadığını Rasûlullah (sav) hem yaşayarak göstermiş, hem de sözlü olarak gerekli uyarılarda bulunmuştur. Her şeyden önce kendisi nübüvvet öncesi hayatında bile kimseye haksızlık etmemiş, hiçbir zaman yalan söylememiş, sözünden asla dönmemiş, insanların kendisini itham edebileceği hiçbir olumsuz davranışta bulunmamıştır.

Kendisine nübüvvet görevi verildiği andan itibaren Rasûlullah’ın öncelikle üzerinde durduğu konu; kadın-erkek, hür-köle, zengin-fakir ayırımı yapmadan; öncelikle insanların manevi şahsiyetini korumak, sonra da temel haklarını güvence altına almaya çalışmak olmuştu. Nübüvvetin ilk yıllarında sosyal hayatı düzenleyen kuralları işlemeyi önceledi. Cahiliye Arap toplumunda yerleşmiş olan statüye dayalı ayrımcılığı kaldırıp toplumu, insan olmanın ortak paydasında birleştirmeyi hedefledi. Çünkü Allah, sorumlu bir varlık olarak yarattığı ve irade hürriyeti verdiği insanoğlundan yeryüzünde huzursuzluk çıkarmamasını istiyordu. Hatta bu kadarla da kalmayıp, ortaya çıkabilecek fitneye ve fesada gücünün yettiği ölçüde engel olması için sorumluluk yüklüyordu.

İslâm’ın insana yüklediği sosyal sorumluluklar bir yana, sadece ibadetler bu açıdan incelendiğinde bile, sosyal hayatı mükemmel bir şekilde tanzim eden çok hassas prensiplerin ve uygulamaların varlığı görülür. Bu çerçevede sadece oruç ibadetinin sosyal hayata katkı sağladığı birkaç noktaya işaret edelim. Ey İnananlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız diye, size de farz kılındı”(8) ayeti ile oruç ibadeti, mükellefiyet şartlarını taşıyan bütün müslümanlara farz kılındı. Bu ibadet imsak vakti ile akşam namazı vakti arasında, Allah rızası için yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durularak yerine getirilir.

İnsanların yaşayabilecekleri zorlukları bilen Yüce Allah, yukarıda orucu emrettiği ayetin hemen arkasından “İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar. Oruca dayanamıyanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir. Kim gönülden iyilik yaparsa o iyilik kendisinedir. Oruç tutmanız, eğer bilirseniz sizin için hayırlıdır”(9) ayeti ile iki temel prensibi insanlara bildiriyor. Birincisi, farz kılınan bir ibadeti yerine getirmekte zorlanan kişilere belli kolaylıklar getirilmiştir. Dolayısıyla Allah kullarını güçleri ölçüsünde sorumlu tutmuştur. İkincisi, Allah’a ibadet görevini yerine getiremeyen bir insan ihtiyaç sahibi birine yardım etmek suretiyle o ibadeti yapmış sayılıyor. Bunun en güzel örneği oruç ibadetindedir. Sürekli hastalık veya yaşlılık sebebiyle oruç ibadetini yerine getiremeyen bir müslüman; her bir oruç için, ayette açıklandığı gibi, ihtiyaç sahibi bir müslümanın bir günlük yiyeceğini karşılayacak ölçüde fidye verir.

Oruç ibadeti insana, sahip olduğu nimetin kıymetini bilmeyi öğretir. Ağustos ayının sıcak ve uzun günlerinde tutulan oruç, bir bardak suyun insan hayatı için ne kadar büyük bir nimet olduğunu fark etmeye ve düşünmeye yardımcı olur. Böylece, başta yiyecek ve içeceklerin israf edilmemesini emreden ayet ve hadislerin ne kadar önemli buyruklar olduğunu anlamış olur. Oruçlu, yiyecek yemeği ve içecek suyu bulunmayan insanların duygularını, kısa süreli de olsa, yaşayarak anlama imkânına kavuşur. Sonra da belki aklına gelirse, Hz. Peygamber’in şu iki hadisinin mesajını yaşayarak algılamış olur. Sahabeden biri Hz. Peygamber’e “Ey Allah’ın elçisi hangi amel daha faziletlidir” diye sorar? Hz. Peygamber, “Yemek yedirmen, tanıdık-tanımadık ayırımı yapmadan insanlara selâm vermendir” buyurur.(10)

Yine Hz. Peygamber’in; “Kıyafeti olmayan bir Müslümanı giydirene Allah cennet elbiselerinden giydirir. Aç olan bir Müslümana yemek yedirene Allah cennet meyvelerinden yedirir. Susuz bir müslümana su verene Allah cennet içeceklerinden içirir.”(11) hadisinin gereğini yapmaktan mutluluk duyar. Ayrıca Hz. Peygamber’in “Allah üç gurup insanın yüzüne bakmaz: …. Yanında ihtiyacından fazla su bulunduğu halde yolcuya su vermeyen kimse. …”(12) hadisindeki mesajı çok daha iyi kavramış olur.

Sosyal hayatta birlikte yaşanılan insanlara yardımcı olmak bir müslüman için en güzel erdemdir. Zarar vermemek ise mutlaka yerine getirilmesi gereken bir yükümlülüktür. Ramazan ayında ibadetlerini en yoğun yaşayan müslüman, aynı zamanda başta insanlar olmak üzere bütün canlılara karşı iyilik ve merhametin de en yoğun halini yaşamalıdır. Bunun aksine zarar verme veya kötülük yapmayı asla düşünmemelidir.

Allah’a ibadetindeki samimiyet ve ihlâsını insan ilişkilerine de yansıtması gerektiği hususunda Hz. Peygamber’in; “Her kim yalan söylemeyi, yalanla iş yapmayı ve insanlara karşı kaba ve kırıcı davranışları bırakmıyorsa, onun yemesini içmesini terketmesine Allah’ın ihtiyacı yoktur”(13) hadisini unutmamalıdır. Oruç ibadeti helal olanı bile belli bir süre ibadet maksatlı yapmamak iken, haram olanı yapmak bir müslümanın değer yargıları ile bağdaşamaz.

Genel anlamda ibadet, özel anlamda oruç, insanı günlük hayatta doğru ve ahlâkî olmayan şeylerden alıkoyması gerekir. Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Oruç kalkandır. Sizden birisi oruca başlamışken orucunu bozacak şey yapmasın ve başkalarına karşı kaba davranmasın. Şayet birisi onunla kavga etmeye veya söz dalaşına girerse ‘ben oruçluyum’ desin.”(14)

Müslüman oruç ibadetini yerine getirirken ağzından bir şey girmemesine dikkat ettiği gibi, başkalarını üzecek, topluma veya çevreye zarar verecek kötü sözlerin ağzından çıkmamasına da dikkat etmek durumundadır. Hz. Peygamber, bazen insanları hata yapma riskinin yüksek olduğu durumlarda daha bir hassasiyetle uyarmaktadır.

Ramazan ayı ve oruç ibadeti mü’minlerin iyilik duygularının daha yoğun yaşandığı zamanlardır. Ama aynı zamanda açlık duygusu bazen insanların sinirlerini kontrol edememesine de yol açabilir. Kişinin ağzından çıkacak olumsuz bir söz uzun süre uğraşıp kazandığı bir kalbi kırmasına ve bir dostunu kaybetmesine sebep olabilir. Yukarıdaki hadis-i şerifte geçen “vela yechel” sözü “kaba davranmasın” diye çevrildi. Çünkü cahillik her zaman bilgisizlik değil, karşısındakinin haklarını gözetmeyen, saygısız, kaba ve çirkin davranışlardır. Bu da nezaket sahibi olan bir müslümana yakışmaz.

Ramazan ayı sonunda oruç ibadetinin sayısız mükâfatını kazanarak çıkmak yerine, insanlara karşı olumsuz davranışlar sebebiyle Hz. Peygamber’in, “Nice oruç tutanlar var ki açlıktan başka, nice gece namazı kılanlar var ki uykusuzluktan başka bir şey elde edemezler”(15) uyarısına muhatap olunabilir.

Ramazan ayı oruç ibadeti dâhil birçok özelliği ve güzelliği bünyesinde bulunduran önemli bir zaman dilimidir. Allah’a ibadetler açısından yoğunluğu kadar insan ilişkilerinde sevgi, saygı, yardımlaşma ve dayanışma duygularının da yoğun yaşandığı bir aydır. Bir tarafta Allah’a kulluk görevi en samimi bir şekilde yerine getirilirken, öte yandan iyilik yapmak ve kötülüklerden sakınmak suretiyle sosyal hayata en güzel katkılar sağlanmış olmaktadır.

Kaynakça

  1. Enbiya, 21/107.
  2. Ahzab, 33/40.
  3. Mâide, 5/3.
  4. Ahzab, 33/21.
  5. Ahmed b. Habel, Müsned, II, 297.
  6. Buhârî, Savm, 2, II, 670; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 281.
  7. Buhârî , İman 40, I, 31; Nesâî, Sünen, Bey’at , 31, VII, 156-157.
  8. Bakara, 2/183
  9. Bakara, 2/183-184.
  10. Müslim, İman, 63, I,65.
  11. Ebu Davud, Zekat 42, r.1682, II, 130.
  12. Buhârî, el-Musâkât, 6; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 253.
  13. Buharî, Savm, 8; Edeb, 51; Ebû Davud, Savm, 25; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 452, 505.
  14. Buhari, Savm, 2; Müslim, Sıyam 163, II,807.
  15. Ahmed b. Hanbel, Müsned, II,441;İbn Mace, Sıyam, 21, I,539.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

two × five =

*

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün